Cuma, Ocak 06, 2012

Çocukluk...

Sabahleyin çocukluğumla karşılaştım;


baktım sıfatına; önlüğün tek yakası sökük, kolu sümüklü, çanta filan taşıyo bide..

acıdım.. 
sen nereye gidiyon dedi

işe gidiyorum dedim .. 
20 yıl sonra mutlu musun dedi.

senin şimdiki hayalini yaşıyorum, cebimde param var, irade sahibiyim, hayatımı değiştirecek kararlar alabiliyorum, askerlik evlilik vs. vs. saydım 

gel benle dedi.. 
takıldım peşine 
atari salonuna gittik..

ibne güzel oynuyodu harbiden.

jetonum bitti..

baktım önce etrafı kolaçan ettim bi, sonra uçak oyunun arkasına kolumu sokup jeton aşırdım bir kaç tane, hiç bişey yokmuş gibi arkalarda dolandım 2 tur, sonra geri gelip haggar oynadım..

derken bi baktım kapıdan en samimi arkadaşım girdi atariye... 
aaa dedim.. sevindirik oldum bi an.. o da okuldan kaçmış, bir süre beraber oynadık.

sonra çıktık, önce caminin oralarda boş boş dolandık, daha erkendi ve güneş yeni doğuyordu. 
gökyüzü ne kadar güzeldi.. 

bizim arsaya gittik, yere üçgen çizip misketleri koyduk köşelere, 3-4 metre ileriye de kale çizgimizi çektik..
yerlere yatıyoduk, üst baş çamur içindeydi.. 
bir süre sonra misketi bıraktık, gafliğim kayboldu amk.. sonra bi taşın üstünde toto oynamaya başladık.. metin, ali, feyyaz, oktay,rıdvan,tanju..havada uçuşuyorlardı..
arkadaşı üttüm, mızıkcılık yaptı bir süre birbirimizle dalaştık sonra sarmaş dolaş gidip boş eti puf kabı bulduk 2 tane..

arsanın duvarına güneş yeni yeni çarpıyor, vakit öğlene geliyordu..

tam sinek saati..

duvara konan sinekleri itina ile boş eti puf kabıyla yakalayıp, aşağıdaki örümcek yuvalarının olduğu yere gittik.

sinekleri örümceklere atıp, kaçmak isteyen sineğin çabaladıkça ağı sarsması, sarsılan ağın örümceğin dikkatini çekmesi, 1 saniyede gelip sineği alıp yuvanın derinliğe götürüşünü izlerken orgazm oluyoduk resmen.. 
öğlen güneşi açmış, ezan okunuyordu..

eve gitmek istemiyorduk.. arkadaş beslenme çantasını açtı..

2 yumurta, biraz peynir, domates,çokokrem vardı..

fırından 1 tane tava ekmek alıp sahile indik hemen. çimlere oturup elimizde ne varsa yedik..

uzaktan boğuk boğuk gelen öğrenci sesleri, kuş sesleri, dalga sesleri, börtü böcek seslerinden başka bir ses yoktu.. 

gökyüzü ne kadar güzeldi.. 
arasıra geçen kızların yüzüne bakıyoduk, platonik aşık oluyorduk. 

am'ın ne olduğunu bilmiyorduk, meğer ne saf bi duyguymuş.. 

gidip mahalleden diğer arkadaşı da çağıralım, gülhane parkına gideriz dedik.

o arkadaş öğlenciydi, gidip evinin altından bağırdık 'memeeet, memeeeet' diye.

ne de olsa cep telefonu diye bişey yoktu.. 

tam da okula çıkıyomuş, kaptık kolundan.. memet de geldi, bir süre sokakta yılan oynadık. hani yere yılan şekli çizersin, gazoz kapağının içine kum çamur doldurur, fiske atarak ilerleyip yılanı tamamlarsın..

mahalle cıvıl cıvıldı oynayan çocukların seslerinden.. turşucu geçiyordu, elinde turşu kovasıyla.. memedin cebindeki harçlıkla birer tane hıyar aldık..

yiye yiye arsaya gittik tekrar, bir süre alman kale oynadık, sonra maç ettik, sonra saklambaç oynadık..

ne de olsa internet diye bişey yoktu.. 

kan ter içinde kalmıştık, camiye gidip ağzımızı çeşmeye dayayıp su içtik. orada oturan kızlara sataştık.. apartman kapısının önünde oturduk, murat abi eve gidiyodu, yolu araladık geçsin diye..
gene fırça attı burada oturmayın diye ama kimse siklemedi.

he deyip geçtik.. akşam üzeri olmuştu, acıkmıştık memet beslenme çantası almamıştı.. bizim evin aşşasına geldim anneee anneee diye bağırdım. annem çıktı ne bu hal filan. dedim bize ekmek arası bişeyler yap..
biraz sonra sepet salındı salçalı ekmekler indi.. arsaya gidip akasya ağacının altında ekmeklerimizi yedik.. güneş batıyordu.. 

gökyüzü ne kadar güzeldi.. 

gün batımını izledim 
çocukluğum geçti karşıma..

şimdi bana mı acıyosun sen? dedi..
boğazım düğümlendi konuşamadım..

ben her gün buradayım, ama sen günden güne yok olacaksın.. 
her gün bir önceki günü arayacaksın.. 
hayatın gitgide anlamsızlaşacak.. 
şu gördüğün güneşi çok arayacaksın..
güzel günler göreceğiz, güneşli günler diyerek avutacaksın kendini..
sahip olduğun şeyler sana sahip olmaya başladı..
bak 30 una geliyosun..

adına geçim derdi diyorsun ama bomboş yaşıyorsun be koçum..
benim en büyük derdim ise demin oyunda kaybettiğim gaflik.. 

yeter sus amına koyim! 
diyerek hıçkıra hıçkıra ağladım..

bir sigara yaktım..
hayat ne boktan amına koyim..

Perşembe, Aralık 22, 2011

Türkiye ve Düşmanları

dikkat edecek olursak sürekli düşmanlar türetiliyor. 
yunanistan; ezelden beri çeşitli sorunlarımız var. 12 ada sorunu, sınır sorunu, kıbrıs sorunu... 
güney kıbrıs rum cumhuriyeti; her fırsatta kktc'ye yapılan haksızlıklar karşısında her ne kadar kendilerini resmi olarak tanımasak da 30 yıldır sürtüşmeler yaşıyoruz. 
ermenistan; sözde soykırım olayı, hocalı katliamı muhabbetiyle sürekli sorunlar yaşıyoruz.. 
pkk; içimizdeki bitmeyen kanlı yara. on yıllar geçti hala çözülemedi.. 
suriye; özgürlük isteyen müslümanları, sivilleri katliama tabi tuttuğu için düşmanlık yaşıyoruz. yeni ama etkisinin uzun süreceği bir gerçek (esadın gitmemesi durumunda) 
israil; filistinli halka etmediğini bırakmayan sırf müslüman diye insanlara yapmadığını bırakmayan devlet. 
fransa; her yerde bize karşıtlığını cesurca belirten devlet. ab müzakerelerinde, ticari anlaşmalarda ve şimdi de sözde ermeni soykırımına verdiği destekle.. 

Bu elbette pek iç açıcı bir durum değil. dünya üzerinde kesinlikle en fazla düşmana sahibolan ülkeyiz. fakat unutmayalım bu yeni düşmanların türemesi kesinlikle türkiyenin potansiyelinin arttığının göstergesidir. evet; bir yerde peynir varsa fareler türer, boş tasa hiçbir fare aldırış etmez. 

Meksika Bir Başka !

Meksika Kongresi, silahlı Ermeni güçlerinin Azerbaycan'ın Hocalı kentinde yaptığı katliamı kınayan kararı kabul etti. Meksika,'Hocalı katliamını', 'soykırım' olarak niteledi.
Fransa Meclisi'nin 'sözde Ermeni soykırımı iddialarını inkâr edenlere hapis cezası öneren' yasa tasarısını kabul etmeye çalıştığı bir sırada Meksika Kongresi Ermenistan'ı ve Paris'i şok edecek bir karar kabul etti.
Meksika Kongresi, silahlı Ermeni güçlerinin Azerbaycan'ın Hocalı kentinde yaptıkları katliamı kınayan bir karar kabul etti. Meksika,'Hocalı katliamını', 'soykırım' niteliğinde değerlendirdi.
Meksika Kongresi kınamasında, Ermeni silahlı kuvvetlerince kategorik olarak yapılan işgalde özellikle Hocalı'da işlenen katliamın soykırım niteliğinde olduğunu vurgulandı.

Ayrıca Meksika'nın, Ermeni hükümetinden, Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde işgal ettiği Azeri topraklarından askerlerini çekmesini istediği de aktarıldı.

26 Şubat 1992 yılında Ermeniler tarafından 83'ü çocuk ve 106'si kadın olmak üzere toplam 613 kişi Hocalı'da öldürülmüştü. Bölgede bin 275 Azeri vatandaşı kişi esir düşmüş ve 150 kişi ise hala kayıp.


Vicdanın dini, bayrağı, kültürü olmaz. Eyvallah Mexico !

Çarşamba, Kasım 23, 2011

Zapatista Sen Benim Kardeşimsin !

MAYALI MÜSLÜMANLAR'DAN ZAPATİSTA ULUSAL KURTULUŞ ORDUSU'NA DESTEK
Bayram namazı da kılan Mayalı Müslümanlar, Meksika'nın en yoksul eyaletlerinden Chiapas'ta yerleşik silahlı devrimci bir grup olan , Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN)'nu da destekleme kararı aldılar.
Meksika'nın kenar mahallelerinden birinde gözden uzak çamurdan bir cami faaliyetine devam ediyor.
Meksika'nın güneyinde bulunan Chiapas bölgesindeki camide bölgede yaşayan sayıları yaklaşık 500'ü bulan Müslüman yerliler ibadet ediyor.
Salvador Lopes bu camide ibadet eden Müslümanlardan sadece biri... Lopes, Chiapas bölgesindeki mevcut yoksulluğa dikkat çekiyor ve az sayıdaki Müslümanların kendi çabaları ile çamurdan cami inşa ettiklerini dile getiriyor.
Geleneksel yollarda tedavi yollarının kendisine öğretildiğini belirten Lopes; bu bölgede farklı inançların bulunduğunu söyledi...

Salı, Kasım 15, 2011

Behzat Ç Seni Kalbime Gömdüm Film Analizi

Pek çok Behzat ç. hayranı “Seni Kalbime Gömdüm” adlı filmi çok büyük merakla bekledi. Diziden inanılmaz keyif almış insanlar Emrah Serbes’in ikinci kitabı olan Son Hafriyat’ın sinema perdesine yansımasını merak ediyorlardı.
Arkadaşımla birlikte izlemeye gittiğim filme karşı beklentim büyüktü. Çünkü efsane bir final yapmış bir diziye yakışan çok daha iyi bir yapımla karşımıza çıkmaktı. Son Hafriyat kitabını izlemiş biri olarak dizi’den tanımadığımız “Red Kit” karakterine karşı çok büyük merakım bulunuyordu. Çünkü bu karakter Behzat Ç.’nin ve ekibinin uğraştığı klasik türden bir katil değildi. Geçmişten kalma bir intikam arzusu vardı, bunu da kendi tarzınca yerine getiriyordu. Açıkçası Red Kit’in geçmişine baktığımızda da intikam almayı istemesi kadar normal bir şey olamazdı. Red Kit başrolünde bir dizi olsaydı ve bu dizide behzat ç. ile karşılaşsaydık emin olun ki bütün küfürleri Behzat Ç.’ye eder Red kit’in kazanmasını isterdik.
Film başladığında yüksek çözünürlük ve sansürsüz küfürler oldukça keyif verdi. Bildiğimiz Behzat Ç. ekibi her zaman olduğu gibi çalışıyordu. Bu süreçte moralimi bozan ilk karakter olay yeri inceleme rolünde oynayan Cansu Dere oldu. Klasik sert kadın tipinde takılan sonra da sert davrandığı kişiye aşık olan kezbanımsı türk kadını tiplemesiydi. Daha da moral bozucu olanı böyle bir karakterin kitapta yer almamasıydı. Aslında böyle bir karakter vardı fakat bize yansıtılanın tam tersiydi. Son Hafriyat kitabında akıl hastalığı bulunan kişi direkt olarak eski ahlakçı polisin kızıydı. Sürekli Çelik robotu isteyip duruyordu. Tamamen popülist kaygılarla kitaptaki roller değiştirilmiş “hoş bir hatun atalım filme, yeşillik olur” anlayışıyla davranılmış. Kurtlar Vadisi filminde Sharon Stone’un oynatılmasıyla aynı mantık. Onlar en azından öpüşmüştü burda o da olmadı.
Keşke filmdeki tek hayal kırıklığı Cansu Dere olsaydı, eminim bu hayal kırıklığını bir şekilde telafi edebilir, hatta görmezden gelebilirdik. Ama son hafriyat’ın baş rolü sayılabilecek bir karakter olan Red Kit’i o kadar az gördük ki neredeyse figüran bir roldeydi diyebiliriz. Red Kit’in neden intikam almaya çalıştığı, neden evcil hayvanları gömdüğü izleyiciye doğru düzgün sunulmamış bile. Askerde yaşadıklarını, yurt müdürüyle yaşadıklarını, bir odada günlerce kapalı tutulması asla ve asla anlatılmadı. İzleyicilerin 2 dk’lık “kedim nerde lan” “balığım nerde lan” sorularıyla konu hakkında fikir sahibi olduklarını hiç sanmıyorum. Halbuki Emrah Serbes bunu kitapta o kadar güzel vurgulamıştı ki insan okurken ağzınızın suyu akıyordu.
Tüm bu ihmallerin ardından Behzat Ç. karakterini gözden düşürecek bir son sahne vardı ki insanın aklına zarardı. Bu konudan hem spoiler olduğundan ötürü hem de hakkında ayrıntılı bir yorum yapmak istediğimden daha sonra bahsedeceğim. Film hakkındaki yegane yorumum o efsane finalli sezondan sonra çekmeseler de olurmuş diyorum. Hatta çekmeseler daha iyi olurmuş..
Muhhammed Eminoğlu

Pazartesi, Ekim 24, 2011

Karartılmış hayallerin kapkara ellerinden siz sevgili emek hırsızlarına...

Savaşa dair herşeyin boyadım üzerini... Birtek mermileri durduramadı küçük bedenim... Savaş özgürlük derlerdi yalanmış; ölüm özgürlük demekmiş...

Sonunda Bir Espri Yapacağız Zulüm Gülmekten Ölecek !

İnsanların hayatına müzik ve aşk enjekte ederek ırkçılığı ve nefreti gerçekten tedavi edebileceğine inanıyordu. Bir barış mitinginde sahneye çıkacağı sırada silahlı biri evine geldi ve onu vurdu. İki gün sonra o sahneye çıktı ve şarkı söyledi. Ona nedenini sordukları zaman "bu dünyayı daha kötü yapmaya çalışan insanlar bir gün bile dinlenmiyorlar.Ben nasıl dinlenebilirim ki?" dedi. İşte onu Bob Marley yapan ruh burada gizli...

İsyan!..

‎"Dinya li dinyê; çavê gur li mîyê" "Dünya durdukça kurdun gözü koyundadır"

Düzenin olduğu her yerde bir düzenleyen-düzenlenen, yani yöneten-yönetilen çelişkisi ve buna bağlı olarak ezen-ezilen, sömüren-sömürülen zıtlıkları kaçınılmazdır. O halde hedef düzenin kendisi olmalıdır..

Saçların hep üç numara kesildiği mahallelerde büyüdük. Üç numaralı öfkemiz hep saklı bir yanımızda !

İroni?..

"Çünkü Galata'nın arka sokakları ıssızdır lan ıssız.."

"Ellerim mi kelepçelenmiş arkasından? Tutsak edilemez ya düşünceler.. Paslı kilit ve demirlerle çevrili olsa da odam; Sınır tanımaz hayaller! "

"Öyle Büyüttük, Öyle Büyüttük ki Felsefeyi, Eylemi de Aldı İçine, Eylemi Aldı Bizden"